“Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”
-Yahya Kemal-
Güzel sanatlar içerisinde çok müstesna bir yere sahip olan musıki, büyük bir tesir gücüne maliktir. Hiçbir sanat endişesinin olmadığı durumlarda bile ahenkli sesler ve frekanslar, insanı olduğu gibi, canlı-cansız diğer mahlûkatı dahi etkiler. Dünyaya geldiği andan itibaren bir annenin yavrusuna seslenişi, ticaret erbabının müşteri arttırmak için yaptığı davetler, evcil hayvanlara karşı yapılan çeşitli çağrılar gibi gündelik hayata dair sesler bile bir frekans yansıması oluştururken bir düzene, bir ahenge bağlıdır.

Türk musıki kültürü, bünyesinde kendi nevi şahsına münhasır özellikler taşır. Makamların karakteri, ifade çeşitliliği, insan ve enstruman seslerinin uyumu her bir eserde farklı renklerle tezahür eder. Musıki kelimeleri; cümlelerin, paragrafların her birini bir diğerinden ayıran kodlarla tanımlar. Ve bu cümleler belli kurallar dâhilinde bir araya gelerek dinamik bir organizasyona dönüşür, besteleri meydana getirir. Bütün bu sayılanlar Türk musıkisinin tarihten gelen motifleriyle birlikte hayat bulan ve estetik değer taşıyan dünyası için söz konusudur. Bunun dışındakiler zaman zaman çeşitli “müzik” isimleri alsa dahi konumuz dışındadır. Öyle ki, gerçek musıki adeta gökten inmişçesine yeri oynatır, kalpleri titretir; yılları, yüzyılları aşarak nesillere ulaşır, bitmeyen mesajlar verir. Kaliteli musıki, insan kalitesini de yükselten, gönül zenginliği veren bir iksirdir ki; insanın ruh dünyasını yücelten, olgun, pozitif düşünme kabiliyeti kazandıran ve onu kemale erdiren bir vasfa sahiptir. Bu bakımdan hayatın gerçeğini ararken vasıflı, değerli, yüksek seviyeli, ölmez, pörsümez bir musıkiye talip olmalıdır.
Türk Sanatı, Musıkisi ve Günümüz Ortamları
İnsanı, yalnızca maddi bir yapıdan ibaret sayan materyalist (maddeci) dünya, ona bir ticaret metaı, bir sömürü aracı ve bir köle gibi bakar ve akıl çalan renkler ve cazip görüntülerle onu kendi dipsiz dünyasına çeker. Bir yandan insanın tüketim ihtirasını kamçılanırken, bir yandan da (insan tabiatına aykırı) kötü alışkanlıklarla onu besler. Bu noktada, -medya desteğini de alarak- alkollü içki, uyuşturucu, kumar ve ahlaki bir kuralı olmayan birtakım yaşam önerileriyle bireyi çözümsüz bir hayal dünyasına mahkûm eder.
Bunun yanında, dünya çapındaki yayınlarıyla “evrensel” olarak tanıtılan musıki bütün çeşitleriyle yer alır. Özellikle genç kuşakları hedefe alan bu negatif propagandalar, bütün kanallarıyla dünya gençliği üzerinde etkindir. İnternet dünyası bu çeşit müziklerin alabildiğine dolu olduğu bir mecradır. Ve duyduğu musıki ihtiyacını daha pozitif ve olumlu yollardan elde edemeyen gençlik ister istemez bu tarz negatif, vasıfsız müzik kanallarına yönelir. Aslında sınırları zorlayan, bu kural dışı müziklerin ortaya çıkışı çok yeni değildir. Fakat zamanla giderek bunların dozu arttırılmış ve insan doğasını etkileyen, neredeyse kimyasını bozan şekillere bürünmüştür. Milli kültür değerlerinin korunması açısından musıkinin dikkatle ele alınması ve yeni programlar oluşturulması elzemdir. Sahibi olduğumuz kültür hazinesi bizi ayakta tutacak ve çok daha iyi bir yolda yürütebilecek niteliktedir. Bu sebeple, milli kültür babında daha bilinçli ve etkili yatırımlar yapılmalıdır.
Bin yılları aşan bir geçmişiyle Türk kültür ve sanatı, bütün dallarıyla dinamik olarak hayatta ve faaldir. Onu tanımak için uzaklara gitmeğe gerek yoktur, başımızı çevirdiğimizde hemen yanı başımızda onu buluruz. Musıki başta olmak üzere, mimari, dekoratif-bezeme sanatları, edebiyat, yazma kitap sanatları gibi dallar, günümüze kadar pek çok eser verilmiş alanlardır. Bunlardan birçoğu tarihin tozlu sayfaları arasında kalarak günümüze ulaşamamışsa da, yine büyük bir bölümü bu kıyımdan kurtularak günümüze gelebilmiştir. Bu eserler incelendiğinde; sanatın hayatın bizzat içinde olduğunu ve insan hal ve hareketlerini ışığıyla yönlendirdiğini söyleyebiliriz.
Aslında sanat, inançtan kaynaklanır. Her inanç sahibi sanatını icra ederken mensup olduğu inanç dünyası ölçeğinde eserler ortaya koymuştur. Bu bütün dinler ve inançlar açısından böyle cereyan etmiştir. Türk sanatı da velut Asya topraklarında doğduğu zamandan itibaren kendi üslup ve karakterini oluşturmuştur. İşlevsel nitelikte ve evrensel boyuttaki eserleri meydana getirirken bu kimliğini koruyarak hayatiyetini sürdürmüştür. Türk milletinin İslam’a dâhil olması onun dinamizmini evrensel (cihanşümul) boyutta daha da arttırmış ve Türkler yüzyıllarca İslam dünyasının lideri olmak şansına sahip olmuştur. Bu seyirde yaşananlar, Türk kültür ve sanatının evrensel çaptaki eserlerinin çok daha geniş coğrafyalarda tanınmasına vesile olmuştur. Tabii ki, bu gelişmeden musıki sanatı da payını alacaktır.
Musıkimizin neredeyse bin yıla yayılan bir kültür bahçesinde Safiyyüddin Abdülmümin’ler, Meraği’ler, Buhurîzâde Mustafa Itrî, Hafız Post ve Hamamizade İsmail Dede Efendi’ler nadide eserleriyle birer meşale misali dünyayı aydınlattılar. Bu hususu Yahya Kemal şu mısralarıyla adeta musıkileştirir:
ESKİ MÛSIKÎ
“Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden
Açar altın bir anahtarla rûh ufuklarını
Hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını
Ve seslenir büyük Itrî semâyı örten rûh
Peşinde dalgalanır bestesiyle Seyyid Nûh
En mutlu devrede Itrî’ye en yakın bir dost
Işıklı dantelalar bestekârı Hâfız Post
Bu neslin ortada dâhîcedir başardığı iş
Vatan nasıl karışır mûsıkîyle göstermiş
Bu yaz kemençeyi bir dinledinse Kanlıca’da
Baharda bir gece tanbûru dinle Çamlıca’da
Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan
Sihirli rüzgâr eser dâimâ bu toprakdan
Evet bu eski nesil bir şerefli âlem açar
Duyuşda ince zamanlardan inkırâza kadar
Yüz elli yıl sıra dağlar birer birer yücelir
Ve âkıbet Dede’nin anlı şanlı devri gelir
Bu mûsıkîyi o son kudretiyle parlatdı
Ölünce ülkede bir muhteşem güneş battı.
Yahya Kemal Beyatlı
Günümüz ve Beklenenler
Burada dile getirilenler güncel hayatta sıradanlaşan bir müzik etkinliği değil, geçmişten nefesini alarak geleceği soluklandıran bir kültür hazinesinin hissettirdikleridir. Günü idrak edebilmek, yarına yüksek bir moralle, heyecanla bakabilmek için ”gerçek musıki” olgusunu iyi tanımak gerektir. Bu safhada anlatılanlar bir hayal, bir ütopya değil, hayatın tam kalbinde yer alacak gerçek değerlerin ortaya konmasıdır.
Günümüzde çeşitli etkenlerle birlikte teknolojinin baskın gücü, temel insani değerlerde olduğu gibi musıki hayatında da büyük düşüşlere yol açmaktadır. Örnek verilecek olursa; günümüzden 30-40 yıl öncesi gibi yakın dönemlerde dahi musıki ortamları daha zengindi. Hem icracılar ve hem de dinleyiciler bu nimetten oldukça istifade ettiler. Ancak bugün şartlar çok daha değişmiş ve bu fırsatı yakalamak oldukça zorlaşmıştır. Popüler müzik ve medya açısından bu durum daha pozitif olsa da klasik musıki alanı daha sıkıntılı bir süreç geçirmektedir. Diğer taraftan, seviyeli, kaliteli konserler ve etkinliklerin yeterince bulunamayışı, genç müzisyenlerin icra mekanlarının sınırlı kalması birer sorun olarak dururken; dijital teknolojinin sunduğu imkanları da burada zikretmek gerekir.
Şu halde yeni kuşaklarımıza düşen görev, milli kültür mirasını daha iyi tanımak ve ondan sonuna kadar faydalanmaya çalışmak olmalıdır. Bununla beraber yapacakları ilmi, kültürel çalışmalarla kendilerini geliştirmek te bu işin vazgeçilmez şartıdır.
Sözlerimin sonunda, yayın hayatına yeni başlayan “Perdesiz” müzik dergisine başarılı bir yayın hayatı diliyor ve kuruluşta emeği geçen arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.
Perdesiz Bağımsız Türk Musikisi Dergisi’nde yayınlanan tüm yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.