Musikinin Arka Bahçesi Atölyeler

Bekir Şahin BALOĞLU

Fotoğraf: Salih Erturan arşivinden

Saz üretmek görevinin yanında enstrüman yapım atölyeleri, müzisyenlerin sosyalleşmesine imkân veren bir ortak alan olarak müziğin hizmetindedir. Buralarda, usta icracılarla yapım ustaları (lütiye) arasında enstrümanın akustiği, ergonomisi, malzeme seçimi gibi hususlarda yapılan sohbetler anlayanlar için gerçekten de şahit olunası güzelliktedir. Enstrümana gönül veren öğrencilerin de efsunundan kaçamadığı bir cazibe noktasıdır. Gençler efsanevi idolleriyle tanışır; ustalar müstakbel halefleriyle karşılaşır. Bir zamanların genç tanbur namzeti Ragıp Tanju, Vasil ustanın atölyesinde Tanburî Cemil Bey ile karşılaşmış, burada kendisinden tavsiyeler almıştır. Yine sonraları; Necdet Yaşar, Cemil Bey’in ismini Yenikapı’lı Ziya Usta’nın atölyesinde bizzat ustanın ağzından duyacak, Faruk Türünz’ün atölyesi Yurdal Tokcan ile Cinuçen Tanrıkorur’u buluşturacaktır. Bendeniz de Kayseri’den İstanbul’a henüz geldiğim demlerde (2003), yine Faruk ustanın atölyesinde üstad Yurdal Tokcan ile karşılaşmış kalbim yerinden çıkar gibi heyecanlanmıştım. Yeri gelmişken Ramazan Calay ustanın atölyesinde mülaki olduğum Ş. Ünal Ensari, Fahrettin Çimenli gibi üstadları da zikretmeden geçemeyeceğim.

Tecrübeli ve genç sazendelerin yanı sıra atölyelerin müdavimi olan bir diğer grup da amatör müzisyenler. Şöhretli sazendeler, bu mekanları potansiyel bir cazibe noktası haline getirdiği için imtiyazlıdır; ilerde ustalardan olacağı selefin ilgisiyle perçinlenen yetenekli genç ise merhametin (iskonto) en büyüğünü hak eder. Amatörler ise atölyelerdeki ticarî işleyişinin asıl müşterileridir. Ayrıca bu mekanları ziyaret etmeyi asla ihmal etmezler ve yoklukları daima hissedilir. Heveskâr sorularıyla herkesin açmaya cesaret edemediği, yahut konuşmaktan bıktığı konuları gündeme getirebilen ve böylece atölyenin sosyal imkanlarından azami ölçüde yararlananlardır. Birçok sazende ile karşılaşıp bilgilerinden istifade ederken aynı zamanda her usta sazendenin farklı doğruları olduğunu ve her birinin kendi doğrusunda ısrarcı olduğunu da en iyi görenlerdirler. Lakin çoğu zaman edinilen bilgilerin ne şekilde ve nerede kullanılacağı kestirilemez. Kulak misafiri olunan bir bilginin, kendi ürettiği bilgiymiş gibi başka birine aktarıldığı vakidir. Hevesli amatör müdavim, eğer şöhretli sazendeye sokulamamış yahut sorularına ilgisiz yanıtlar bulmuşsa o zaman genç müzisyene yönelir. Ona “sen filan üstaddan daha iyisin” der ve gencin kozasından çıkması için ilk cesareti verir. Bir başka görevleri de yapımcı ustanın da her an yanı başında olmak, moral motivasyon sağlamaktır…

Yıllarca müziğe icracı olarak hizmet etmiş, piyasada geçirdiği acı-tatlı tecrübelerin verdiği tatlı yorgunlukla müziği icra etmekten bıkmış ama müziksiz de edemediği için atölye atmosferine dahil olan orta yaş üzeri müzisyenler de daimî ziyaretçiler arasındadır. Amatörlerle yakın dostlukları olur ve orada ne sebeple bulunduğu hakkındaki meşruiyetini bu emektar müzisyenlerle olan ilişkilerinden alan amatörlerden bazıları, kendisini birden usta müzisyenden bile daha iyi yahut otoriteleri dahi eleştirecek pozisyonda görmek hatasına düşer. Kendisi bu kandırmacaya inandığı için kimi zaman güldürücü davranışları, küsmeleri, huysuzlukları görülür; ama çoğu zaman sempatiklerdir, kimseye büyük bir zararları olmaz.

Buraya kadar anlattıklarım bugüne değin atölyelerde şahit olduğum birçok olay sonucu vardığım genel malumatlardı. Son olarak fıkra kabilinden bir hatıramı paylaşmak istiyorum. Bundan yaklaşık on yıl evvel, bir ud yapım atölyesinde, -amatör ya da usta, hangi sınıfa dahil olduğunu bilmiyorum- yapımcı ile dertleşen birine rastladım. Konservatuarın eğitim sistemini ve hocalarını eleştiriyordu: ”Çocuğa dedim ki ‘klasik ud tavrı bilmiyor musun? Size öğretmiyorlar mı? Nevres Bey klasik olur mu hiç”. Pek tecrübeli olmasam da kendimi bu mesleğe ait hissetmem ve bahsettiği okulun talebesi olmam sebebiyle biraz sitemkâr, biraz da gerçekten “klasik” muammasına belki bir cevap bulmak umuduyla yaklaştım ve şu sonuçsuz diyaloğu başlattım:

– “Afedersiniz, siz konuşurken duydum, ben de konservatuar öğrencisiyim. Klasik tavır nedir acaba?”

– “Size konservatuarda öğretmiyorlar mı?”

– “Bilmiyorum ki az önce söylediğiniz Nevres Bey bizim klasik diye bildiğimiz bir isim. Ama siz karşı çıkıyorsunuz, nedir klasik sizce?”

– ”Bunu size okulda öğretmeleri lazımdı!”

Muhakkak bize öğretilenden farklı şeyler biliyordu ama öğrenmek nasip olmadı…

Musikiye merakı olan herkes muhakkak bir atölye ziyaret etmeli. Ağaç kokusu, zımpara sesleri içinde yer yer yükselen müziğin tınısı, sıcakkanlı insanların tatlı sohbetiyle bir atölye çayı içmeli. Eminim bütün olanların şahidi olan mekân sahibi lütiyelerin anlatacakları burada çizmeye çalıştığım tablodan daha ilgi çekici olacaktır. Müziğin arka bahçesi atölyelere ve her katmandan müzik halkına selam olsun!

Perdesiz Bağımsız Türk Musikisi Dergisi’nde yayınlanan tüm yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.