Emine UĞUR
Müzik eğitimine batı müziğinden başlayıp ilerleyen zamanlarda Türk müziğini de öğrenmek isterken karşılaştığım ve beni başlarda zorlayan ama derinlerine indikçe beni kendine bağlayan özelliklerinden bahsetmek istiyorum.
Batı müziğinde temel iki dizi yapısı üzerinde yürüyen bir sistem kullanırken Türk müziğine geçtiğimde oldukça zengin ve karmaşık bir yapıyla karşılaştım. Makamsal yapısı ve sahip olduğu çeşitlilik ile içinden sonsuz dizi üretmeye oldukça müsait. Ancak batı müziği makamsal zenginliği sınırlamış ve Türk müziğine has arızaları özümseyebilecek özellikte değildir.
Batı müziğinde bir tam sesin arasını 2 parçaya bölerken, türk müziğinde bir tam sesin arasını 9 parçaya bölüp oluşan her parçaya “koma” (“diyez”-“bemol”) sesler olarak farklı değerlerle meydana gelmekte olduğunu gördüm. Batı müziğinde “koma” kavramı olmadığı için basılan koma perdelerini detone ses olarak adlandırabiliyordum önceden. Ancak Türk müziğinde perdelerin ve seslerin fazla olması tek seslilik durumunda çok renklilik katmasını mümkün kılarak tek sesi ama çok makamlı olan Türk müziğini ortaya çıkarmakta.
Batı müziğinde esere yüklenmek istenilen asıl ifade gücünün daha çok melodi ve çok seslilikle aranmasına karşın Türk Müziğinde bu ifade gücünün notalardan çıkan seslerin böylesine müstesna ve naif olmasının yanı sıra, güftesinin de oldukça önemli olmasıdır.
Bunların yanı sıra batı müziği eğitimi hazırlanan belirli kaynaklara dayanarak gerçekleştirilirken, Türk müziğinde meşk kavramı biçim, tavır ve üslup gibi özellikleri ile aktarmada etkin yöntemlerden biri ve belki de en önemli olanı, notada var olanın ötesindeki yorum ve icra tarzını büyük ölçüde olumlu yönde etkilediği söylenebilir.
Türk Müziği, detayları ince ayrıntılarda gizli bir nüans müziğidir aslında. Bir eserin güftesinin ve bestelendiği makamın özelliklerini de dikkate alarak yorumlamak ve kendi estetik anlayışını katmak durumu ortaya çıkmaktadır. İcra sırasında icracının kendi becerisi, o anki durumu, uygulama gücü çok etkili bir faktördür.
Kısaca eser her icra edildiğinde yeniden yaratılır denebilir.
Batı ve Türk müziğinde, farklı ses sistemleri üzerine kurulmuş iki farklı müziksel yapı oluşturmasından ötürü karakteristik özellikler taşımaktadır ve dolayısıyla icra, öğrenim, duyum farklılıkları olduğunu söyleyebiliriz.
Türk müziğinin sahip olduğu çeşitliliklerden dolayı dipsiz bir kuyuya da benzetebiliriz aslında. Yapısının zenginleştirilmeye ve geliştirilmeye oldukça müsait olmasının ve yapılabileceklerin sınırsız olmasının kişiye daha farklı bir lezzet verdiği görüşündeyim.
Perdesiz Bağımsız Türk Musikisi Dergisi’nde yayınlanan tüm yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.