Ekstra Geleneksel Musiki

Selman BENLİOĞLU

Vişneyi saymazsak reçelle pek aramın olduğunu söyleyemem. Fakat benim bile dikkatimi çekmişse eminim reçel sevdalılarının öteden beri aşina oldukları bir tasnif var: Raftaki kavanozların bazıları “ekstra geleneksel” diye vasıflandırılmış vaziyette. İlk bakışta uyanık bir tüccarın ifrâta kaçan bir tanımlaması gibi duran bu ne idüğü belirsiz tabir, meğer kendine Türk Gıda Kodeksi’nde dahi yer bulmuş. Kodeksin ilgili maddesinde “ekstra geleneksel reçel”, “geleneksel reçel” ve sıfatlardan azade, garibim “reçel”, kuru madde oranından tane yoğunluğuna kadar tafsilatlı şekilde açıklanmış.

Meramımı daha iyi ifade edecek bir tabir bulabilseydim, bu reçel bahsiyle meşgul etmeyecektim sizi. Lakin geleneği anlama yaklaşımları itibariyle müzik camiasında öyle bir eğilim göze çarpıyor ki tam da “ekstra geleneksel”. Esasen şu: Modernitenin ayyuka çıktığı ve dahi postmodernizm filan diyerek de tur bindirdiği bir sağanağın altında sığınacak bir liman aranır ve üzeri küllenmiş olsa da gelenek diye bir kuytu keşfedilir. Başlarda biraz korkuyla bu şemsiye altına sığınılır. Zaman içinde burası benimsenir ve sahiplenilir. Öyle ki bu gelenek artık iyiden iyiye bir konfor alanı oluşturmaya başlamıştır. Oh be denir, ne iyi oldu. Hem yersiz yurtsuz kalmadık, hem de efendim bu köklü, kadim, asırlardan süzülüp gelen, ne bileyim ta Orta Asya’ya, bilemedin Sümerlere filan dayanan bir deryaya sırtımızı yasladık. Artık adına gelenek denen bu şey babadan kalma dükkân gibidir. Gençliğinde iş öğrensin diye döve söve dükkâna sokulmaya çalışılan evlat şimdinin yeni mirasyedi patronu olmuştur. Gelenek namına ahkâm kesilir, onun muğlak kaldığı yerler ucundan kıyısından çekiştirilerek biçimlendirilir, yetmediği düşünüldüğü yerde ise gelenekler icat ediliverir.

Bu ekstra geleneksel temayülün bazı tipik özelliklerinden de bahsetmek gerek. Bir kere yerine göre sarsılmaz köklerinden, asırlara dayanmış gövdesinden övünçle bahsedilen bu gelenek, ekstra gelenekselciler nezdinde son derece narindir de. En ufak bir deneme, farklılık, yenilik teşebbüsü şiddetle reddedilir. Böylesi her türden arayışın geleneğe -hani kadim, köklü, güçlü olan- zarar vereceği düşünülür. Yabancı cisim, ister batıdan essin ister doğudan, her türlü harici rüzgar, geleneğin safiyetini bozacak diye görülür. Halbuki düşündükleri ve savunduklarının aksine gelenek bizatihi bu çeşitliliğin ürünü olarak vücuda gelmişti. Neyi muhafaza ettiğinden tam da haberdar olmayan bir muhafazakarlık. Geleneğe rağmen gelenek.

Hakkını yemeyelim, sadece söylem düzeyinde kalsa da ekstra gelenekselcilik tümden yeniliğe kapalı değildir. Yenilik elbette olabilir, derler. Ancak bu yenilik geleneğin iyice özümsenmesi neticesinde gündeme gelebilir. Yıllarını vakfedeceksin, gençliğin en üretken, en pırıltılı zamanlarını es geçeceksin, mührü elinde tutanların müsaadesi olursa, ahir ömründe hâlin, keşfin, heyecanın kalmış ise bir küçük yenilik ekleyebileceksin. Acaba lafı dolandırmadan şunu mu desek? Yenilik olabilir olmasına da, sanki hiç olmasa daha iyi.

Musiki aleminde “ekstra geleneksel” yaklaşımın ortaya çıkışı için belki de en önemli sebep olarak savunma refleksini sayabiliriz. Desteğin kesildiği, ilginin tükendiği, bir de üstüne yasakların tuz biber ektiği bir atmosferde artık gelenek namına her ne kaldıysa bunu muhafaza etmek gibi safi bir çaba bu. Ve fakat modernliğin karşısında gelenek müdafaası gibi görünen bu yaklaşımın da son derece modern bir tutum olduğunu itiraf etmeliyiz. Esasen gelenek kendi yolunda doğal akışı içinde değişen, tazelenen, güncellenen, yenilenen yapısıyla gelenek oluyor. Donduğu, akışı engellendiği vakitse başka bir şey.

Belki de ekstra gelenekselciler, bugün için geleneğin kendi mecrasında akamadığını/akamayacağını düşünerek hiç değilse mevcudun muhafaza edilmesini tercih ediyordur. Öyleyse bile, aklımızın bir köşesinde dursun: Koruma içgüdüsü tüm naifliğine rağmen acaba müziği itinayla dizip ağzını sımsıkı kapatarak bize bir bidon dolusu turşu mu kuruyor? Ekstra geleneksel turşu.   

Perdesiz Bağımsız Türk Musikisi Dergisi’nde yayınlanan tüm yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.