
Özel Yaşamı
+ Kaç yılında ve nerede doğdunuz?
– 8 Ocak 1933 tarihinde İstanbul Yedikulede Hacı Evhat Çeşmesi sokağın doğdum.
+ Fakat kaynaklarda doğum yeriniz İstanbul Ambarlı’da geçiyor?
– Aslında olay doğduktan sonra babam Ambarlı’da fabrikada çalıştığı için çocukluğumu orada geçirdim.
+ Kaç kardeşsiniz?
– Biz 3 kardeşiz ben ortanca olandım fakat gençlik çağımda abim vefat ediyor.
+ Anne / Baba ne iş yapıyordu?
– Annem ev kadınıydı babam ise Kazlıçeşme’de kösele fabrikasında Bekçiydi.
+ O zaman ki Yedikule yaşam konusunda nasıldı?
– Sezssiz sakindi o zaman kulenin içinde oynardık, kulenin bekçisi vardı güvenliydi. Tabi bir yandan tehlikeliydi yüksek ve kuleler sağlam olmadığından ama o dönem biz farkına varamıyorduk tabi.
+ O dönemde evler nasıldı?
– Evler o zaman birer katlı ahşap bahçeli evlerdi konak tarzında, tam İstanbul evleriydi.
+ Ev kira mıydı size mi aitti?
– Evimiz kiraydı.
+ Evinizin önünde bahçe vardı; ekip biçiyor muydunuz?
– Hayır yapmıyordum.
+ Evde kimler çalışırdı? Gelir durumu nasıldı?
– Tabi gelir durumunu ben bilmiyordum çoçuk olduğumdan ama abim ve babam çalışırdı öyle geçiniyorduk.
+ Abiniz ne meslek ile uğraşırdı?
– Abim balıkçıydı, Yedikule’den taşındıktan sonra Ambarlı’da deniz kenarında evimiz vardı. Bende yardıma giderdim hatta geceleri.
+ O dönemde Çimenli ailesine ait otomobil var mıydı?
– Hayır bizde yoktu hatta o dönemde Ambarlı’da kimsede yoktu. Fakat dayım almıştı ilk defa sonra ki senelerde.
+ Ulaşım için neler vardı o dönemde ne kullanırdınız taşıt olarak?
– Otobüs vardı o vakit ama haftada bir kere geliyordu. Genelde yürürdük biz ya da bazen at arabalarına binerdik.
+ Güne saat kaçta başlardınız siz?
– Okul saat 8 de başlardı de bende onun öncesinde kalkardım 6-7 gibi.
+ Kahvaltı yapar mıydınız okula gitmeden?
– Evet sabahları kalkardık annem yer sofrası hazırlardı. Çorba içerdik hep birlikte aynı tastan sonra okuldada yemek için evden bir parça ekmek alırdım öyle çıkardım.
+ Okul uzak mıydı evinize, nasıl giderdiniz?
– Evimizin hemen yanıydı okul rahattım.
+ Okulda dersleri nasıl işlerdiniz, kaç ders vardı?
– Günde bir ders vardı örnek tarih bitene kadar onu anlatırdı.Sınıflar kalabalık öyle dinlerdik.
+ Okuldan kaçta çıkardınız?
– Saat 15.00 te çıkardım.
+ Aksam yemeğini hep birlikte mi yerdiniz?
– Evet babam gelince başlardık.
+ Evinizde televizyon, radyo varmıydı?
– Radyo vardı hatta tek bizde vardı. Babamın Ambarlı’da kahvesi vardı ordan kalmıştı.
+ Anne/babanızın eğitim durumu nasıldı?
– Babam Makedonya’da okumuştu. (Fakat kaça kadar okumuş hatırlamıyor.) Annem okumamıştı.
+ Peki ya sizin eğitim durumunuz?
– Bende ortaokula kadar okudum. Ambarlı’da ilkokulu (1945), Pendik civarı karşıdada ortaokulu (1949).
+ Ortaokula nasıl kayıt yaptırdınız o dönem ilkokul ile ayrı ayrı olduğunu biliyoruz?
– İlkokulu bitirdiğim ara zamanda kış dışarısı boyun kadar kar var. Babam tuttu elimden taa Çayırova (Gebze) tarafına doğru saat sabah 4.00‘te çıkmışız. Ambarlı’dan Küçükçekmece’ye kadar yürüyüp ordan tren ile Sirkeci’ye ulaştık ordanda vapurla Kadıköy Haydarpaşa’da inip Banliyö Treni ile Pendiğe ulaştık ordanda çevre halkına sorduk tabi yakın mı Çayırova yakın diye söyleyi Dereyolu üzerinden Çayırova’ya yürümeye başladık öyle böyle okula ulaştık ulaşmasına saat olmuş akşam 21.00 geldik o ayazda bekçiye dedik biz müdürü görmek istiyoruz diye sonrası müdürü gördük fakat bize kayıtların bittiğini söyledi öyle yalvar yakar beni sağ olsun okula aldı böylece ortaokula da başladım.
+ Ev ile uzak olduğu için yatılımı kaldınız okulda?
– Evet yatılı okudum ortaokulu.
+ Okula ilk girdiğinizde ne hissettiniz sizi etkileyen bir şey oldu mu?
– Kayıt olduktan sonra Müdür okulu tanıtıyordu bize yatağımı göstermişti birde , derslikler , odalar , yatakhaneler fakat yatakhanede bir sürü dolap vardı ve o dolapların içinde 6-7 li bağlamalar vardı onları görünce bir etkilendim.
+ Bağlama çalmak için okulda neler yapılıyordu sıra vs. var mıydı öğrenciler içerisinde?
– Vardı , bağlama çalmak için listeye isim yazdırıp belli yerleri süpürge ettikten sonra sırayla çalıyorduk. Hatta ben bir keresinde bağlamayı çok çalmak için bütün okulun çalı çırpısını temizlemiştim diğerlerinin sırasını almıştım.
+ İlk bağlamanız ne zaman oldu?
– İşte o dönemdi okulda iyi bağlama çalan çoçuk vardı onla arkadaş olmuştum. Bir yerden para bulduk, bir saz 15 liraydı iyi hatırlıyorum. Eminönü’ne gittik Uzun Çarşısı’na (Çantacılar Çarşısı). O sokakların arasında da Ermeni bir ustadan almıştım o vakit. 3 ay gibi kısa sürede ilerletmiştim bağlamayı. Hatta unutmuyorum o çoçuk bana sen bir gün çok iyi müzisyen olacaksın demişti.
+ Askerliğinizi nerede yaptınız?
– Gölcük’de yaptım.
+ Askerliğinizde müziğin etkisi oldu mu?
– Evet askerliğim rahat geçti. Hep bağlama çalarak geçti. Belli bir dönem bahriyeli olmadan gazinolarda, sahnelerde komutanlara karşı çok rahattı, keyifli geçiyordu. Sonrasında gemide olduğum vakit komutanın yazı işlerini yaptım. Hatta komutan bir roman bile yazdırmıştı bana “Aşkları ile Barbaros” diye. Askerliğim rahat geçti gerçekten izin durumları benden sorulurdu hep izin yazardım kendime.
+ Askerlik göreviniz kaç yıl sürdü?
– 3 yıl sürdü 1955/1958 arası. Hatta teskereyi aldıktan sonra o kadar çok alışmışım ki oraya geri gitmeye kalkıştım.
+ Ne zaman evlendiniz, nasıl tanıştınız, nasıl oldu?
– O zamanlar geceleri müzisyenlik yapıyordum Maksim Gazinosu’nda gözüme çarpan bir hanımefendi vardı. 1 hafta geldi, 2 hafta geldi gözüme takılmıştı. Konya’ya gittim geldim, tekrar ordaydı göz göze geldik, tanıştık. Belli süre sonra evlenmeye karar verdik. Ama cepte beş kuruş para yok, bir arkadaşımdan 1000 lira gibi borç istedim; sağ olsun kabul etti. Ertesi gün gittim almaya, Sirkeci’ye. 1 saat bekledim yok, 2 saat bekledim yok, gelmedi. Çok kırıldım. Neyse öyle gittim eve. O dönemde evlilik arifesi diye buzdolabı almıştım. Taksitle alırken de bir çekiliş düzenliyorlarmış, kayıt oldum (piyango misali). Salı günü de çekiliş varmış, haberim yok. Zorluklarla topladığım taksit parasını vermeğe gittim. Müdür vardı, Yahudi bir adam. Direkt beni görür görmez sevinip “Ooo Fahrettin biliyor musun, Sana piyango çıktı.” Ben de öyle bir mutlu olmuştum ki dönemin parasıyla 25.000 lira almıştım. Vergilerden de kesmişlerdi 2.000 lira hatta ve o para ile de hazırlık yapıp evlenmiştim.

+ Dinî nikah ya da resmî nikah yapmış mıydınız?
– Evet tabi.
+ Evliğiniz kaç yıl sürdü?
– 45 yıl sürdü.
+ Bu evlilikte kaç çoçuğunuz oldu?
– İki çocuğum oldu. Birisinin adı Gaye (1969) öbürü ise Murad (1968).
Müzik Yaşamı
+ İlk müziğe kaç yaşında başladınız?
– 9 yaşında başladım.
+ İlk sazınız hangisiydi?
– İlk sazım sipsi idi. Hatta ben kendim yapmıştım onu. Olay ise şöyle, köyde dururken hiç bir sebeb yokken içimdeki bir ses dedi; “bir şey bul ve onla müzik yap.” Sonra ağacı kestim, işledim, yedi delik açtım… Derken bu zamanla kıyaslarken bildiğimiz sipsiyi yapmışım. Hayret ile kalıp çalmaya başladım öylece. Bir müddet sipsi çaldıktan sonra kavala geçtim üflemeli olarak. İkinci olarak sipsi yaptıktan sonra yaylı tanbur misali bir kasnağa deri gerip tel takıp yay reçine derken öyle bir saz yapmıştım.
+ Müzikten hayatınızı kazanma kararı nasıl oldu? Diğer mesleklerinizi birden bıraktınız mı?
– Ben müzik harici 6 meslek yaptım: Dikiş makinası operatörlüğü, yumurtacılık, kunduracılık, balıkçılık vs… Gündüzleri bu mesleklerden birisini yapıyordum, akşamları ise konserlere, programlara gidip müzisyeliğimi devam ettiriyordum. Ta ki radyoya giderene kadar. Sonrası ise bıraktım diyebilirim.
+ Radyo dinlediğiniz ne zaman ne dinlerdiniz? En sevdiğiniz tür hangisiydi?
– Pek fazla şarkı dinlemezdim. Fasıl çok dinlerdim, Hakkı Derman’ın fasıllarını.
+ Tanbur ile tanışmanız nasıl oldu peki?
– Ben genelde bağlama çalardım, işlere giderdim. Bir akşam yine öyle bir iş geldi. Konser ise Kürdilihicazkar Faslı. Hemen gittim, 60 liraya bir tanbur aldım. Sonra tanbura daha yatkın değilim, uğraşıyorum öyle akşama kadar ki çözebileyim. Akşam oldu, konser başladı, çalıyoruz öylece. Onca saz arasından bir de bana ara taksim vermezler mi? Ben çok heycanlıyım, tam bilmiyorum derken soğuk terler ile taksimi yaptım.
+ O dönemlerde Hocanız var mıydı? Kimlerin öğrencisi oldunuz?
– Kimseden ders almadım tam anlamıyla. Hem de paramız yoktu cebimizde. Fakat yanına gittiğim ilk isim Muhallim İsmail Hakkı Bey’in talebesi Fatih Erden’di (Udî) ondan nazariyat dersi aldım. Sonra Cahid Gözkan’ın öğrencisi oldum. Benim gibi birçok saz çalardı hoca, ondan da feyz aldım bayağı.
+ Radyoya girmeden kimlerle meşk ettiniz?
– Pek ünlü isimler değildi, amatör insalardı. Koska vardı o vakit, orda yapardık meşkleri. Fakat bazen Kadri Şençalar, Ahmet Yatman gibi… Hatta onlar da şöyle derlermiş: “Koska’ya gidelim de Fahrettin Çimenli’yi dinleyelim,” derlermiş.
+ Radyo Sanatçılığı’na ne zaman başladınız?
– 1959 – 2007 yılları arası görev yaptım. Hatta bana dediler, “Sana her zaman kapımız açık. İstediğin zaman gel,” diye. Bayağı üzüldüler.
+ Radyo’da hangi saz ile çaldınız?
– Radyo’da genelde tanbur çaldım. İleriki bazı dönemlerde ise yaylı tanbur. Hatta radyoya ilk girdiğim yıllarda, Ankara’da o dönem görev yapan TRT müdürü Ahmet Hatipoğlu, yaylı tanburun diğer sazları kapatmasından dolayı ya akordunu değiştir ya da çalma demişti. Tabi bende bu sazın akordu budur demiştim ona ve sert tepki göstermiştim.
+ Tanbur’da hangi uslubu benimsediniz?
– İzzettin Ökte’nin üslubunu benimsedim, Oskiyam Tavrı. Cahit Gözkan’ın teşviğiyle.
+ Mzıraplı tanbur ile yaylı tanbur arasında geçiş nasıl oldu?
– Ben ilk başta mızraplı tanbur ile başladım, o bağlamadan geldi. Yaylı tanbur ise ilk yaptığım yaylı bağlamadan geliyordu.
+ Yaylı tanburda can direği geliştirmesini nasıl yaptınız?
– Bir gün Ercüment Batanay’a, “can direği diye bir şey varmış, bizim yaylı tanbura taksak olmaz mı,” diye sordum. O da, “ben anlamam öyle şeylerden,” diye söylendi bana, “ne yapıyorsan yap,” maksadıyla. Sonra eve gittim, kör bir bıçakla kurşun kalemi işledim, bileyledim, kestim derken gerçekten de yaptım. Anlamadım ama öyle böyle yaptım dedim kendi kendime. Sonrası bir yay çektiğim zaman zaman şok oldular duyanlar. Öylece yapmış oldum.
+ İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olarak kaç yıl çalıştınız ve nasıl oldu?
– 1980-81 yılları arasında Nevzat Atlığ’ın refaransı ile konservatuvarda öğretim görevlisi olarak çalıştım.
+ O dönemlerinizde Afganistan’da bir filmde oynamışsınız, Meeting With Remerkable Men. Neler söylemek istersiniz?
– 1979’da ben, Ahmet Kutbay, Aka Gündüz Kutbay. Üçümüz birlikte rol aldık filmde. Ama çok kirliydi oralar, hasta olmamak için bir torba ilaç ile gitmiştim. Orada kaldığımızda uyumak dahi istemiyordum. Sabaha kadar saz çalışıyordum. Sonra o filmde üçümüz birer taksim yapmıştık. Ama zar zor yapmıştım, iyi hatırlıyorum. Çok sıcaktı ve kirliydi etraf.
+ Mesud Cemil ve Refik Fersan ile anılarınız var mıydı?
– Mesud Cemil ve Refik Fersan ile Radyo’dan başka bir yerde karşılaşmazdık. Oradayken bile bazı zamanlarda karşılaşırdık.Onlar neşriyata girmiyordu. Biz ise hep oradaydık. İstanbul Radyosu bizim zamanımızda Osmanbey binasındaydı. Refik Fersan hep dördüncü kattaydı. Genelde eserleri inceliyorlardı, memuri işlerle ilgilendikleri için pek görüşmezdik onlar ile. Mesud Cemil ile sayılı anılarımdan birisi ise; Radyo sınavından sonra gelmişti yanıma. Bana sordu; “Genç senin adın nedir,” diye. Ben de, “Fahrettin Çimenli efendim,” demiştim. “Ellerine sağlık, hayırlı olsun” diye kısa bir konuşmamız olmuştu.
+ O zamanki dönemlerde İstanbul Radyosu’nda sanatçılara yönelik dersler varmış. Ne söylemek istersiniz?
– Evet sanatçıların daha iyi olması için radyoya dersler eklenirdi. Örnek olarak edebiyat derslerine M. Nafız Irmak girerdi. Güfte analizleri yapılır, edebiyat ile ilişkileri öğretilirdi. Ama malesef bugünkü durum çok kötü.
+ O zaman çıktığınız bir konser başından kaç para yevmiye alırdınız? Programlar nasıl olurdu ?
– 15 lira alırdım bir program başı. Sezon sezon çalışırdık. Örnek Maksim’de her gün 6 ay boyunca devam ederdik.
+ En yoğun olduğunuz yıllar hangisiydi?
– 1960’larda çok yoğundum. Gündüzleri radyo, akşamları gazino… Bazı günlerde 10 konsere çıkardım.
+ Beraber müzik yapmaktan en çok keyif aldınız sanatçı hangisiydi?
– Zeki Müren’i çok severdim. Beraber çalıştığımız dönemlerde, şimdiye nazaran pek fazla tanınmıyordu. Güzel eserler okunurdu. Biz de keyifle çalardık.
+ Gazinolarda çaldığınız vakit kaç kere prova alırdınız?
– Gazinolarda o dönemler biz sezonluk çalışırdık. Ayda 2 kez prova alırdık. Repertuvar genelde hep aynı olurdu.
+ Günümüzde hanende ya da sazende olarak kimleri beğenip dinliyorsunuz?
– Serhanende Nurettin Çelik’i beğenip dinliyorum. Ama bu soru tuhaf ve biraz göreceli kavram. Herkesin istediği, sevdiği kişiler farklı.
+ Günümüz Türk Müziği hakkında ne söylemek istersiniz?
– Hiçbir şey söylemem. Hiçbir şey söylemedim şimdiye kadar. Bu iyi-kötü durumu döneme göre değerlendirilir. Fakat günümüzün sazendeleri eskiye göre çok iyi durumda . Örnek olarak Maksim’de bir ses nihavent çalıyorduk, ara taksimi de Kadri Şençalar’a verdiler. Ama Kadri hiçbir şey çalamadı, çok zorlandı. Oysa bir ses nihavendi tanburda ben bile çalarım.

+ Şu ana kadar İstanbul Radyosu’ndaki en çok taksim kaydını siz yapmışsınız. Ne söylemek istersiniz?
– %30 radyo %70 bendim kayıtlarda . 1000 üzerinde taksim yaptım radyoda. Rahmetli Necdet Yaşar bile bir taksim yapacağı zaman üzerindekileri çıkarır, taksimine çalışır, öyle yapardı kayıtlarını. Bazı günler de neşriyat yapılacağı günler solist gelmiyordu. Sonra tonmeister gelirdi yanıma, Hayati Kandaz. Şöyle derdi, “Hadi Fahri Abi, gir de şu kaydı dolduralım.” Ortalama 15-30 dakika arası hiç hata yapmadan girerdim çıkardım. Beşer dakikalık kayıtlarda dinlerdim sonrası hiçbiri birbirlerine benzemezdi. Çok zor bu ama yaptık. Ben mütevazi olmaktan hiçbir şey kaybetmedim. Para ile hiç işim yoktu ve olmadı da. Allah bu yaşımıza kadar çok şükür nasip etti. Kim gelirse kapım açık. Ben gençleri çok seviyorum…
+ Çok Teşekkür Ederiz hocam , bizi kabul edip ağırladığınız için çok güzel bir ömür geçirmişşsiniz ve hala da ilham vermeye devam ediyorsunuz; Allah uzun ömürler versin sizleri başımızdan eksik etmesin…
Bu röportaj 06.01.2018 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Perdesiz Bağımsız Türk Musikisi Dergisi’nde yayınlanan tüm yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.